-
1 сверхвысокий
сверхвысо́ка́я частота́ — эл. çok yüksek frekans
-
2 высоко
yüksek* * *1) нареч. (yüksekler) deмы лете́ли о́чень высо́ко́ (над землёй) — çok yüksekten uçuyorduk
с высо́ко́ по́днятой голово́й — başı dik / yüksek
высо́ко́ держа́ть го́лову — başını dik tutmak
высо́ко́ держа́ть зна́мя сове́тской нау́ки — Sovyet biliminin bayrağını yücelerde / yükseklerde dalgalandırmak
2) в соч., → сказ., в соч.там / э́то высо́ко́? — orası yüksek mi?
со́лнце бы́ло уже́ высо́ко́ — gün epeyce yükselmişti
до верши́ны горы́ ещё высо́ко́ — dağın doruğuna daha çok var
-
3 многотиражный
yüksek / büyük tirajlı; çok basan -
4 максимально
azami* * *en çok; azami; olabildiğinceмаксима́льно высо́кая при́быль — en yüksek kâr
максима́льно испо́льзовать что-л. — bir şeyden azami ölçüde yararlanmak
-
5 полноводный
su düzeyi yüksek, suyu bol, debisi çok -
6 развитие
с1) gelişme, gelişim; evrim ( эволюция)фо́рмы разви́тия мате́рии — maddenin gelişim biçimleri
разви́тие наро́дного хозя́йства — ulusal ekonominin gelişmesi
разви́тие собы́тий — olayların gelişmesi
космона́втика получи́ла большо́е разви́тие — uzaycılık çok gelişti
2) ( развитость) gelişkinlik; olgunlukу́ровень экономи́ческого разви́тия страны́ — ülkenin ekonomik gelişkinlik düzeyi
высо́кое полити́ческое разви́тие масс — yığınların yüksek siyasal olgunluk düzeyi / olgunluğu
у́ровень у́мственного разви́тия — zekâ düzeyi
-
7 сахаристый
şeker / sakaroz oranı yüksek, çok tatlı ( сладкий) -
8 удостаивать
layık görmek* * *несов.; сов. - удосто́ить1) değer / layık görmek; vermekудосто́ить кого-л. высо́кой награ́ды — birini yüksek ödüle değer görmek
фильм, три́жды удосто́енный пре́мии — üç ödüllü bir filim
2) в соч.не удосто́ить кого-л. отве́том — lütfedip de birine cevap vermemek
он не удосто́ил нас да́же улы́бкой — bir tebessümü bile bize çok gördü
См. также в других словарях:
yüksek — sf., ği 1) Altı ile üstü arasındaki uzaklık çok olan ... mekik dokuduğu yüksek bez tezgâhından kalktı. Ö. Seyfettin 2) Belirli bir yere göre daha yukarıda bulunan İri kanatları ile bir kaşıkçı kuşu çok yükseklerde tur atıyor. H. Taner 3) Güçlü,… … Çağatay Osmanlı Sözlük
avazı çıktığı kadar — çok yüksek sesle Avazı çıktığı kadar haykırmak istiyordu. P. Safa … Çağatay Osmanlı Sözlük
eflake ser çekmek — çok yüksek olmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
sesi ayyuka çıkmak — çok yüksek sesle bağırmak … Çağatay Osmanlı Sözlük
EİMME-İ ÂLÎŞAN — Çok yüksek mertebesi ve büyük kıymeti olan imamlar. İmam ı A zam, İmam ı Şâfiî gibi … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
ulu — sf. 1) Erdemleri bakımından çok büyük, yüce Aile uluları arasında buna bir çare bulmak için dertleşmeler olur. R. N. Güntekin 2) Çok yüksek, çok büyük olan (somut şey) Ulu dağlar. Ulu ağaç … Çağatay Osmanlı Sözlük
HEZARFENN — f. Çok bilen, bir çok san atı birden çok yüksek derecede yapabilen. * Minâre ustası … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
basık — sf., ğı 1) Basılmış, yassılaşmış Başına, arkası basık, önü yüksek, çuha püsküllü bir şapka giymiş. M. Ş. Esendal 2) Çok yüksek olmayan, alçak Arka sokağa bakan, dar, basık tavanlı, ışıksız bir yerdi. P. Safa 3) Kısık Onun sesi de aynı şekilde… … Çağatay Osmanlı Sözlük
ULYA — (Müe.) Pek büyük, pek yüce, daha yüksek. Çok yüksek olan … Yeni Lügat Türkçe Sözlük
astronomik — sf., ği, gök b., Fr. astronomique 1) Gök bilimsel 2) mec. Aşırı, çok yüksek, çok veya aşırı fazla Birleşik Sözler astronomik fiyat astronomik rakam … Çağatay Osmanlı Sözlük
ılıman — sf., coğ. Sıcaklığı çok yüksek veya çok düşük olmayan (yer, iklim), mutedil Ilıman bölge … Çağatay Osmanlı Sözlük